Ahmet Gelişgen YazılarıDiyanet

“Hak Din Tekelciliği” Kavramı, Başlıbaşına İtikadi Bir Sorundur

 

Ankara’da bulunduğum için, her kim nerede icra ettiyse, “Hak Din Tekelciliği” seminerini izlemedim. İçeriği konusunda da bir bilgi sahibi henüz değilim. Ellerinde olanlar vido ve link olarak paylaşırlarsa inceleriz. Ancak, daha konu başlığının, aklı başında ve az buçuk ilmi irfanı olan bir kimseye haykırdığı bir şey var… O nedir bakalım:

Her şeyden önce “tekelcilik” başlı başına tenkit anlamı içeren bir kavramdır. Ekonomik anlamda toplum bu kavramdan hiç haz almaz. Tekelcilikten karaborsa, karaborsadan fahiş fiyat ve haksız kazanç doğar vs.

“Hak Din Tekelciliği” ise farklıdır. Bu ifadede, “sadece ben kurtuluşa/hidayete görürüm” diyen bir dinin tenkidi yok mudur? Vardır. Peki, Kur’an’a göre olsun Sünnet’e göre olsun, son Din İslam’dan başka kurtuluşa götürecek ikinci bir din var mıdır?..

Sünnet’i bir kenara koyalım, sadece Kuran’a inanıyor olsanız dahi, Kur’an’a göre, kurtuluşa götüren ikinci bir din de “hakk din” de yoktur. Önceki şeriatlar kendileri zamanında geçerli idi, ama Allah Teala, Peygamber Efendimiz  sav’e indirdiği son şeriatle öncekileri nesh etti. Bunu da kıyamete kadar geçerli kıldı. Bu yüzden son dini, kıyamete kadar koruyacağını da vadetti.

Bu hususla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim, “Peygamber Efendimiz’e indirilen İslam Dini dışında bir din arayanlardan, hiçbir şeyin asla kabul edilmeyeceğini ve bu kimselerin Ahirette hüsrana uğrayanlardan olacağını” açıkça bildirmektedir (Ali İmran, 3/85). Onun için Kuran’da haber verilen, “Allah katında (geçerli) din, (son din olan) İslam’dır” (Ali İmran, 3/19). Bunun yanında, -semavi olsun beşeri olsun- Peygamberimiz (s.a.v.)’e indirilen “Din” dışındaki herhangi bir dine intisap edenlerin “kâfirler” oldukları da Kur’an’da çok yerde zikredilmiştir (Mâide, 5/17, 73. Ayrıca Bkz. Mâide, 5/51).

Bilindiği gibi kâfir olarak dünyadan ayrılanların kesinlikle ebedi cehennemde oldukları gerçeği çok sayıda ayet ve hadisle sabittir. Kur’an-ı Kerim, “Deve iğne deliğine girinceye kadar kâfirlerin cennete giremeyeceğini” (kâfirlerin cehennemde ebedi kalacaklarını) haykırmaktadır (A’raf, 7/40). Diğer bir ayeti kerime ise, “kâfirler, yeryüzü dolusu altını cehennemden kurtulmak karşılığında verseler bile bu teklifin kabul edilmeyeceğini” haber vermektedir (Ali İmran, 3/91).

Diğer dinlerin de yol gösterici olduğunu ve onlarında kucaklanmasını gerekli görenler, Musa Carullah ve Fazlurrahman gibileridir. Bunlar da fikirlerini oryantalistlerden almışlardır. Örneğin Musa Carullah’a bakalım:

Nereden bakalım biliyor musunuz? Mehmet Görmez’in Yüksek Lisans Tezi olarak yayınladığı Musa Carullah’a ait kitaptan: Carullah’a göre, diğer din ve inançlara hoşgörüyle bakılması ve insanların cehennem ateşinde sonsuza kadar yanmayacaklardır (Mehmet Görmez, Musa Carullah Bigiyef, s. 157, 159; Rahmeti İlahiye Burhanları, s. 9 (Görmez’in kitabından alıntı).

Görmez de (H. Ziya Ülken’in atfen) Musa Carullah’ın, Müslümanlar arasında taassubu ve dini toleranssızlığı azaltmak gayesiyle bu fikirlerinde haklı olduğunu ifade etmektedir Mehmet Görmez, Musa Carullah Bigiyef, s.159).

Bir kere burada konu Müslümanlar arası ilişki değil, gayri Müslümler ilişkidir. Görün bakın ki, Musa Carullah ve benzerlerinin, İslam âlimlerine ve İslami kaynaklara asla hoşgörüleri yok; ama diğer dinlere ve inançlara karşı hoşgörüleri sonsuz!..

Musa Carullah, çoğu fırsatta bu günkü şekliyle diğer dinlerin doğruluğu ve yol göstericiliğine işaret etmektedir.  Bununla ilgili olarak Nisâ Sûresi’nin 26. Ayetinin anlamını saptırarak şöyle demektedir:

“Bu ayette Allah’ın bizden öncekilerin hakikate uygun sünnetlerine uymamızı istediğini görmekteyiz. Şayet İslam Ümmeti’nin kadim milletlerin sünnetlerine tabi olması, onları kendine rehber edinmesi, ilahi iradeye uygun görülmüş ve İslam tarafından meşru kabul edilmişse, Kur’an-ı Kerim açıkça ümmeti böyle bir şeye davet ediyor ve kadim ümmetlerin iyi sünnetlerini delil olarak görüyorsa, Kur’an’ı bize getiren Hz. Peygamber’in sünnetlerini, böyle bir haktan kim mahrum edebilir?” Musa Carullah, Kur’an Sünnet İlişkisine Farklı Bir Yaklaşım: Kitâbu’s-Sünne (Çeviren: Mehmet Görmez), Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2000, s. 15).

Halbuki söz konusu ayetteki “sünene’l-lezîne min kabliküm” ifadesinde kasdedilen Salihlerin ve nebilerin yoludur. Ayet, müminleri, sâlihlerin yoluna ulaştırmaktan söz etmektedir. Fakat Carullah, güya sünnet’in delil oluşunu anlatmak için bu sokuşturmayı yapıyor. Halbuki Fazlurrahman gibiler, kendisi Hz. Peygamber (sav)’in hadislerini ve sünnetini kabul etmiyor, aklınca çağa göre yorumlanmış, halkın kabul ettiği ve toplumda uygulanabilirliği olan ve adına da “yaşanan sünnet” dedikleri saçmalığı kabul ediyorlar.

Musa Carullah, İslam sosyal şeriatını tanıtmak (Oluşturmak için mi demek istiyor bilmiyoruz) için bütün dinlerin, önceki milletlerin bütün kanunlarının, günümüz medeniyetinin bütün sistemlerinin tamamıyla kucaklanması gerektiğinden de söz etmektedir (Musa Carullah, İslam’ın Elifbâ’sı (Yayına Hazırlayanlar: İbrahim Maraş, Seyfettin Erşahin), Ankara, 1997, s. 44).

Nedir bu çabanın temeli? “Diyalog” ve “Ilımlı İslam” saçmalığı… Asayiş ve adli kulvarda bir sürü temizlik gayretleri var ama, asıl temel olan fikri boyuta henüz kimse eğilmiyor!.. Fikri safhadan ele alıp kurutmadığınız hiç zararlı hareketi yakalayarak kapatarak engeleyemezsiniz!!!

Sonuç ve amaç nedir derseniz; Allah’ın sapıklık saydığı din ve inanışları kucaklamak, İslam Alimlerimizin Kur’an ve Sünnet’ten koydukları yolu ve ilimleri de tepeleyerek çöpe yuvarlamak… Hâşâ ve Kellâ!!!

Allah’ım, ümmet-i Muhammed’e basiretler ihsan eyle, bu ümmete gerçek alimler ver, sapıtanların ve saptıranların şerrinden de muhafaza eyle yarabbi! Amin!

İyi bilin ki mütevazi olup kazancı helal olan ve iyi niyetli olanları Allah koruyacak ve gerçekleri gösterecektir.  Onun için Fatiha Suresi’nde günde kırk kez namazlarda, “sapıtanların ve gazabının üzerine olanların yolundan bizi koru” diye dua ediyoruz. Bu devirde sapıtma sebepleri çoğaldı, parayla satılmıyor artık. Master yapmak için hocanın görüşlerini savunmak zorunda kalarak da insan sapıtabilir. Çoğu akademisyenin ayak kayması da maalesef böyle başlıyor…

02.05.2017

Dr. Ahmet GELİŞGEN

www.ahmetgelisgen.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu