Ahmet Gelişgen YazılarıTaslaman - Dorman

“Ebubekir Sifil-Caner Taslaman Tartışmasının Ardından” Başlıklı Yazımı Eleştirenlere!

“Ebubekir Sifil-Caner Taslaman Tartışmasının Ardından” başlıklı yazımda, “semm” ve “sâmme” kelimelerinin anlamına ilişkin açıklamalarıma yönelik bazı zevatın seviyesiz bir uslüple itiraz ettikleri haberini aldım. Bu zevatın, önce ilim sahibi olup, usul ilimlerini ve alanın literatürünü bilmeleri gerekir. Yoksa, Taslaman’ın yaptığı gibi, ondan bundan aldığı Türkçe bilgilerle ortaya atılırlarsa, bütün aleme rezil olurlar. Büyüklerin bir sözü vardır hani; “bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır” diye. Cehl-i mürekkep haliyle kişinin kendini bilge sayıp, haddsiz tavırlara cesaret etmek ise işin en kötü yanı.

Öyle ki hadis-i şeriflerde geçen kelimelere, ilkokul çocukları gibi eline geçen sözlükten bakılmaz; aksine ilgili özel literatürden bakılır. “Semm”in, elbette ağı ve zehir gibi anlamları da var. Dahasını söyleyeyim: “Semm”in, delik, gedik, iğne deliği anlamları da vardır. Kıvırtacak olsaydım, bunlardan birini alırdım. Biz hayatımızda kıvırtmayla hiç tanışmadık. Birinci el kaynağında görmediğimiz bilgiye, iki el aktarma ile bile güvenmeyiz. Hele yazıyorsak asla. Bilenler bilir. Bu özelliğimizi, dostlarımızdan değil, hakkımızda hata arayanlardan sorun isterseniz! Ahmet Gelişgen’in en çok maruf olduğu yönlerindendir. “Ahmet Gelişgen kıvırmış” diyenler, kendileri kıvırtan olduklarından galiba karşısındakileri de öyle görüyorlar. Ya da hep kıvırtanlarla yaşadıkları için, bu kavramla “lâzım-ı gayr-ı mufârık/ayrılmaz parça” haline gelmişlerdir. İlim adamı kıvırtmaz, hele Allah ve Peygamber adına hiç kıvırtamaz. Keyfine göre dini kıvırtan, gavurluğa kadar gidebilir, Allah muhafaza. İnsan dünyaya kıvırtmaya değil, Allah’a kul olmaya gelmiştir. Dünyada kıvırtanlar da bir gün kara toprak olacaktır. Son kıvırtmalarını becerebilirlerse Azrail (a.s.)’a yaparlar artık! Allah ve Peygamber adına kıvırtanların, Allah gelsin haklarından! Ben böyleysem eğer, benim de… Sünnet’i yıkmak için her türlü yolu meşru görmek, bırakın Müslümanlığı insanlıkla dahi bağdaşmaz.

Dünyada zehirin ve ağının her türlüsü yok mu? Var. Arapçada bir kelimenin bazen 200 tane bile anlamı olur. Merak edenler, “Lisanu’l-Arab”a veya “Fıkhu’l-Lüğa”ya bakabilirler. En basit Arapça sözlükte bile, bütün anlamları olmasa da kelimelerin en az birkaç anlamına yer verilir. Bütün dillerde bu böyledir.  Her birinin, kullanış yerine göre anlamı değişir. Mesela Kuran’da geçen “ayn” kelimesi, göz, pınar ve casus anlamlarına kullanılmıştır. Siz tutar da göz anlamına kullanılan ayette, “ayn” kelimesinin anlamını yanlış vermişler, bunun anlamı pınardır, derseniz, cehaletinizi ortaya koymuş olursunuz. İşi bilenler de buna sadece gülerler, dengine bile alıp cevap vermezler.  Sadece acıyanlar uyarır… Bu nedenle birileri, Türkçe mealden veya müsteşriklerin İngilizceden yalan yanlış çevrilmiş kitaplarından din öğrenerek bilgiçlik “taslama”sın!.. Bu kadar basit bilgileri bile ayırt edemeyenler, tahsilinin, kültürünün de ne olduğunu yazsınlar da millet görsün! Dini konular artık, çoluğun çocuğun oyuncağı haline geldi. Sifil Hoca’nın söylediği gibi, günümüzde dünya itibariyle her şeyin sahibi var, ama dinin sahibi yok… Atan atana, vuran vurana, serbest atış! Atın, atabildiğiniz kadar! Ama bir gün bacağınızdan yakalayacak Zebaniler!.. Dünya da o gün için yaratılmış zaten. Ölüm çok yakın merak etmeyin!… Göreceğiz halinizi inşallah. Kabir azabı var mıymış, yok muymuş, onu da orada göreceksiniz inşallah!..

Önceki yazdığım ve birilerinin eleştirdiği o bilgiler, 200’e yakın ilahiyatçı ve ilahiyat Prof’unun da onayından geçmiştir. Çoğu, takdirle geri bildirimde bulunmuşlardır. Yoksa adamı öttürürler.  Din adına hainlik yapanı affetmeyecek doğru fıtratta ilim erbabı, kıyamete kadar var olacak inşallah. Adamların, usulü, aklı, ilmi, itikadı, prensibi, ne varsa hepsi akıl ve hevâları. Bir de büyükleri, hizmet ettikleri mahfilleri…

Caner Taslaman, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde üniversite eğitimini tamamlamış. Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri bölümünde, Big Bang Teorisi’nin felsefe ve teoloji ile bağlantısı üzerine yaptığı teziyle yüksek lisans, Evrim Teorisi’nin felsefe ve teoloji ile bağlantısı üzerine yaptığı teziyle de doktora yapmış. Bu tahsilin neresinde bir dini tahsil var, bir bakın! Ne içerden ne de dışardan dini bir eğitim görülmüyor. Sosyoloji lisansını bitiren bir kimsenin, din felsefesinde, Arapçanın ve dini literatürün yüzünü görmeden, evrim teorisi üzerinde sadece Yüksek Lisans ve Doktora yapması, kişiyi alim veya din bilgini yapıyorsa, Darwin, onun üzerinde alim ve din bilgini demektir, hâşâ! Bu takdirde “böyle daha güçlü alim (!) varken, onun yolunda giden veya ondan daha zayıf bilginlere (!) uymayın yahu!” Denilmez mi? Denilir! Çünkü, dini anlamada sizin tek kaynağınız olan akıl, bunu gerektirir.

Yukarıda kendi sitesinden verdiğimiz Caner Taslaman’a ait tahsil bilgileri, sosyoloji ve genel kültür eğitimidir, asla dini bir eğitim değildir. Öyle olunca, 150 yıldır müsteşriklerin hazırladığı her yerde bulunan banko tekerleme soruları ezberle ya da önüne yazılı olarak koy, her 10 dakika içerisinde cevabı en az yarım saat olan yumuşak karınlı 10’larca soruyu makineli tüfek gibi muhatabına yönelt! Ebubekir Hoca da bunları 10 dakika içerisinde ilim adamı ciddiyetiyle cevaplayıp, dinleyiciyi ikna etsin! Ondan sonra da buna benzer sorular için tekrar on dakika daha süre verilsin ve program böyle sürüp gitsin?!.. Bu kurnazlık karşısında tilki de şaşırır, Şeytan da! Karga da “adaletin bu mu dünya” diyerek cırtlak sesiyle şarkı söyler… Ebubekir Hoca böyle bir tuzağa düşmezdi ama, ben bu durumu uyku rahatsızlığına bağlıyorum. Allah şifalar ihsan etsin! Öyle olmasına rağmen Hoca, Taslaman’nın foyasını ortaya dökmesini Allah’ın izin ve inayetiyle başardı. Bu program olmasaydı şahsen ben de Taslaman’ı tanımayacaktım, belki uzaktan duymakla, iyi bir düşünür veya ilahiyatçı zannedecektim.

Arapçada ismin de birkaç türlü ifade ediliş şekli vardır. Türkçede bile durum öyledir. “Semm”, genel olarak zehir anlamına gelir. “Sâmme” ise, zehirleyen, zehirleyici, demektir. Birincisi doğrudan isim, ikincisi ismi faildir. İsmi fail, isimden daha güçlüdür ve bazen tekerrür anlamı da verir. Netice itibariyle her iki kelime de aynı kökten gelir ve her ikisinde de zehirleyici anlamı vardır.  Zehirin öldüreni vardır, öldürmeyeni vardır. Hafif belirtiyle hissedilmeyeni bile olur. Kaynak verdiğim kitap, ele aldığı dua ile ilgili hadis şerifteki “sâmme” kelimesini, akrep ve arı gibi hayvanların öldürmeyen zehiri/salgısı” olarak tanımlamıştır. Buna diyecek ne var acaba? Yazımda baskı yılına kadar verdiğim kaynak “en-Nihâye fÎ Ğaribi’l-Hadîs” adlı eser, ortada ve elimde de mevcuttur. Kitaba ulaşamayanlara sayfanın fotoğrafını da atabilirim. Bu tür eserler, hadislerde geçen kelimeleri, kullanıldığı anlama göre açıklayan kaynaklardır. Bir dostum, bu açıklamalarıma, “e..k ne anlar hoşaftan, be hocam yorma kendini” şeklinde, oldukça veciz bir karşılıkta bulunmuş, ama ben bu türden argo açıklamalara taraf değilim.

Gerek hadisler gerekse ayetler, sadece kelime anlamı üzerinden öğrenilemez. Hadisler şerhiyle, Kur’an da en kısa da olsa bir tefsir eşliğinde mütalaa edilmek zorundadır. Yoksa sapıtanların çoğu, hadis ve ayet mealiyle sapıtmaktadır. Tarih de böyledir. “Şu ot falan hastalığa iyi geliyormuş” diye gidip tabiattan bir çuval ot toplayıp yerseniz, zehirlenirsiniz. Böyle bir sürü de vak’a olduğunu biliyoruz, her gün medyadan okuyoruz. Taslaman’ın anlattıklarına uyar da bir de panzehir gıdalar almamışsanız, etkisi daha da ağır olur!

Arapça zengin bir dildir. Bu yönüyle kelimenin kökünden onlarca benzer ya da ilişkili anlama gelebilecek yeni kelimeler türetilebilir. O talihsiz ifadeleri söyleyenin de “Taslaman” gibi Arapçadan ve diğer ilimlerden bihaber olduğu çok net anlaşılıyor. İnsan haddini bilir de bilmediği şeye karışmaz hiç değilse. Değilse sukut eder, ya da bir bilene sorar.  Bir konuda şartlanmış bile olsa, akıllı adam, meseleyi farklı anlayışta birkaç kişiye sorarak o bilgiyi test eder. Tabii ki öğrenme niyetiniz varsa bunu yaparsanız. Öğrenme niyeti olmayanın niyeti maksadı bellidir. Ona feriştahlar getirseniz, bildiği batıldan şaşmaz. Onun için: Sevgili Dostlarımız! Bu tür mugalatalara girenlere karşı doğru bildikleri varsa kendileri yazıp söylesinler, değilse, böyle densizleri dengine alıp da muhatap almasınlar. Bunları oraya buraya iletmenize de gerek yoktur. Bakın ben bu tür kimselerden kimseyi muhatap almıyorum. Yazımla ilgili haber verilen isimsiz bir meselede genel olarak yazıyorum.

Ne yazık ki, batıla şartlanmış insanların her şeyden önce ilme saygısı yok. Saygıyı bırakın, ilimleri yok etme görevlileri olarak çalışıyorlar sanki. (Burada, “sanki”si fazla diyenleri duyar gibiyim). Vatikan’ın son asırda dini bozma taktiği de bu. Bu nedenle, İslami ilimleri, literatürünü ve sünneti ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Burada herkes açıkça safını belirlemek zorundadır. İlim kaynağınıza çok dikkat edin Dostlar!  Ve böyle, seviyesi uygun olamayan, şartlanmış, bilgisiz, hele hele zehirli bilgiye sahip adamları muhatap almayın, yoksa değer vermiş olursunuz ve onların seviyesine düşmüş olursunuz.

Dini içinden tahrif plan ve projesi, yüzyılın son ama en sinsi haçlı seferidir, ama başaramayacaklar! Lütfen agah olun! Her şeyi göze almadan bunları söyleyebilecek adamı da zor bulursunuz. Görüyorsunuz, densizce hemen saldırıyorlar. Allah dininin sahibidir. Bizimkisi, sadece kendi imtihanımızı ve sorumluluğumuzu yerine getirme çabasından ve hesap gününe mazeret hazırlamaktan başka bir şey değildir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in müjdesine göre, kıyamete kadar bir tâife/topluluk, hakkı tutup savunmaya devam edecektir.  Biz bunlardan olmaya bakalım. Mevla bizi bunlardan eylesin, ayağımızı kaydırmasın, zalimleri de bize musallat etmesin!

İşin üzüntü veren tarafı, bu fikirlerdeki adamların TRT gibi resmi TV’lerde ve Müslüman bildiğimiz diğer özel TV’lerde batıl fikirlerini anlatmalarına zemin hazırlanması… Kim kime hizmet ediyor dersiniz?!..

Konuyu toparlarsak, Adam “evrimciyim”, diye ağzıyla canlı yayında söyledi. Bütün dünya kulaklarıyla duydu. İşbu durumda, Müslümanım diyen bir kimse daha bu adamı ya da benzerlerini nasıl savunur acaba? Daha ne peşinden giderler böyle adamların şaşarız… Bunu savunanlar da mı evrimci yoksa?

El Cevap: Bu iş, hidayet ve “nasiplilik” meselesidir, başka değil. Onu da Allah kişinin niyet ve tercihine göre verir. Kul, kendi iradesiyle istemeden Allah hidayeti yaratmaz. En kötü talihsizlik de ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirildiği üzere, bir kimsenin ilmiyle sapıtmasıdır. Allah herkese hidayet versin! Hidayette olanları yolundan ayırmasın! Amin!

22.07.2017

Dr. Ahmet Gelişgen

www.ahmetgelisgen.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu